Kurukahveci Mehmet Efendi
Kurukahveci Mehmet Efendi denildiğinde akla gelen Türk Kahvesi, hayatımızın büyük bir parçasını oluşturan, kokusuyla, tadıyla, farklı sunuluş biçimleri ile kültürümüzün genlerine işlemiş, belki de üstüne en çok anlam yüklenen içecek. Kimi zaman bir fincanı ömür sayılabilecek 40 yıllık hatıra bedel, kimi zaman ise kültürel merasimlerin simgesi.
Öylesine hayatımızdan bir parça ki, kahvaltı sözcüğünün dahi kökenini oluşturuyor (kahve altı). Hayatımızda bu denli yer edinen kahvenin toplumumuzda yaygınlaşmasında ve uluslararası boyut kazanmasında ise Kurukahveci Mehmet Efendi markasının rolü büyük. Türkiye’nin en eski markalarından biri olan Kurukahveci Mehmet Efendi, 1871 yılından günümüze marka değerini büyüten bir profil çiziyor. Peki Kurukahveci Mehmet Efendi markasının hikayesi ne? Gelin hep beraber göz atalım.
1857’nin Hikayesi
1857 yılında dünyaya gelen Mehmet Efendi, 1871 yılında işi babası Konyalı Hacı Hasan Efendi’den devralarak çiğ çekirdek halinde olan kahveyi kavurup dibekte öğüterek müşterilerine satmaya başladı. Eminönü Tahmis Sokakta o dönemlerde kahve satışında büyük rekabet vardı.
Mehmet Bey, işte bu dönemde kahveyi çekirdek hali ile değil, dövülmüş ve çekilmiş şekilde satmaya başlayarak bir farklılık yaptı ve rekabette öne geçmeyi başardı. O dönemlere kadar “kahve” olarak anılan bu içicek “Türk Kahvesi” olarak anılmaya başlandı ve kısa bir zaman içerisinde İstanbul’da yaygınlaşmaya başladı.
İşini başarılı şekilde sürdüren Mehmet Bey o dönemlerde, “Kurukahveci Mehmet Efendi” olarak anılmaya başlandı. 1931 yılında vefat eden Mehmet Efendi’nin oğulları Hasan Selahattin, Hulusi ve Ahmet Rıza beyler işlerin sorumluluğunu üstlendi. 1934 yılında Aile “Kurukahveci” soyadını aldı ve bu yıllarda markaya uluslararası boyut kazandırma çalışmaları hız kazandı.
Bu dönemde markalaşma yolunda önemli adımlar atan şirket, üretim kapasitesini artırmanın yanında, o dönemin en ünlü mimarların biri olan Zühtü Başar’a “art deco” tarzında bir bina inşaa ettirdi ve dönemin önde gelen grafikerlerinden olan İhap Hulusi Bey’e günümüzde de kullanılan marka amblemini çizdirdi.
1934 yılında Hulusi Kurukahveci’nin vefatından sonra yönetimin başına kardeşi Ahmet Rıza Kurukahveci geçti. Ahmet Rıza Bey’in dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmesi ve Londra’da aldığı eğitim, markanın çağdaş reklam, satış ve pazarlama stratejileri ile hızla atılımlar göstermesini sağladı.
Ahmet Rıza Bey döneminde kahve, parşömenli kağıt paketlere konularak otomobil ile dağıltılmaya başlandı ve marka bu konu da Türkiye’nin öncülerinden biri oldu. O dönemlerde, Galatasaray Sahne Sokağı’nda yeni bir şubenin açılması, takvim ve afiş kullanılarak reklam çalışmalarının başlatılması, markayı daha tanınır hale getirdi.

Ahmet Rıza Bey Sonrası
Ahmet Rıza Bey’in vefatından sonra ise, şirket yönetimi Mehmet Efendi’nin torunlarına geçti. Günümüzde, modern teknolojileri, kendine özgü ambalajlama yöntemleri ile birleştiren marka, başta Avrupa ve Amerika olmak üzere, Asya ve Avustralya kıtalarındaki 50 ayrı ülkeye ihracat gerçekleştirerek gelişimini sürdürüyor.
Bunlara ek olarak, Tükiye’nin en eski aile şirketlerinden biri olan Kurukahveci Mehmet Efendi markası, üçüncü ve dördüncü kuşağa kadar varlığını sürdürebilmiş nadir markalardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Marka, Türk kahvesinin yanı sıra, filtre kahve, press pot, espresso, kakao gibi ürün çeşitliliği ile tüketicilerine hitap ediyor ve “tüm konukseverleri ürettiği Nefis Türk Kahvesi ile buluşturmak ve kaliteden ödün vermeden tüm dünyada geniş kitlelere Türk Kahvesini tanıtmak” misyonu ile marka serüvenine devam ediyor.

Soru, düşünce ve talepleriniz için:
[email protected]
İnstagram: @sadinakiboglu
Twitter: @NakibogluSadi
Linkedin: M. Sadi Nakiboğlu
Kahvenin hatırı kırk yıl, gönlü güzelde kalır,
Gönlü güzel olmayan, ne kahve tanır, ne hatır…
–
Göreceksiniz, kahve de bir gün dile gelecek;
“Ciğeri beş para etmezlere, kırk yıllık hatırımı heba etmeyin” diyecek.
–
“Türk kahvesini icat eden, kesin Cennetliktir!”
demişler…